Yeşil Devrim Kapıda

1635929005483

Yeşil Devrim Kapıda

Dünya bir dönüşümden geçiyor. Covid de bunun bir tetikleyicisi oldu. Bu virüs kendi yaşam ortamından koparak geldi. Kendi yaşam ortamında hayvanlar insanlara, insanlar hayvanlara karışmıyordu ama artık karışıyor, çünkü doğanın dengesi bozuldu. Bu karışma ile de virüsü bize taşıdılar, ‘’Virüs hayvandan geldi’’ kısmına da kimsenin itirazı yok. Buradaki veri hayvanların habitatlarını çevresel davranışlarımızla bozduk. Sonuç, bitemeyecek mi, bitmeyecek mi, başkalaşacak mı diye bilemediğimiz bir süreçteyiz.  

Durum artık markalar için yeşili koru, geri dönüştür, şu kadar da çevreciyim mesajlarını vermekten daha fazla bir okumayı gerektiriyor. İnsanların ağzında maske var iken, covid belası ile insanlar hayatlarını kaybederken ve tüm bunların kaynağının da doğanın döngüsünü bozan sanayi üretimi odaklı insan davranışları olduğu ortadayken, sokaktaki insan bu mesajları duyar ama ‘’Bunları ben mi yaptım’’ der, kıymet vermez.  

Piyasa yapıcılar yani dünya enerji devleri. Bütün bu şirketler yakın zamanda Amerika senatosu komisyonunda ifade verdiler. Suçlamalara karşı kendilerini savundular ama hepsinin ortak kabulü çevre kirliliği, daha da doğrusu iklim değişikliğinin sebeplerinde onların da sorumlu olduğunu kabul etmeleri. Bu konuda sorumluluk aldıklarını ve almaya da devam edeceklerini beyan etmeleri oldu. Yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırıma yöneldikleriyle ilgili planlarının öncelikli olduğunu teyit ettiler.  

Piyasa yapıcılardan ülke liderlerine gelelim. Glasgow 2021 ‘ de bunun bir ön adımıdır.

Artık ‘’Yeşil Ekonomi’’ öne çıkıyor. Yine verileri ve sonuçları konuşturalım. Avrupa’da ki eğilim ortada. İsviçre’deki ‘’Yeşil partinin’’  aldığı oy oranı yüzde 26,  yine ‘’Yeşiller’’ Almanya’da büyük olasılıkla hükümet ortağı olacaklar. İnsanlar ‘’Yeşil Politikalara’’ çekiliyorlar. Çünkü kamuoyu bunu istiyor. Çünkü insanlar için artık doğayla uyum, çevreye uyum, daha fazla yeşili hayatlarında isteme artık bir ölüm-kalım meselesi. İspat mı? İşte, Covid. 

Yani  ‘’ Yeşil Ekonomi’’  devrimi kapıda.. Bazı gelişmiş ülkeler bunun planlamasını yaptı. Avrupa Birliği’nin yakın gelecekte yeşil üretime geçebileceğinden konuşuluyor. Bunun anlamı üretilen gıdayı, tekstili hazırlıksız değilsen satamazsın.  

Bilinen gerçektir ki Avrupa’da oluşan bu talep gecikmeli de olsa  Türkiye’ye yansır. Eğitimli gençlerin satın alma davranış eğilimlerine bakın, ipuçları orada. Bu gençler çok değil 10 yıl sonrasının piyasa belirleyicileri olacaklar. Çünkü onlar sahip oldukları kariyer ve satın alma güçleriyle belirleyici olacaklar. Eğer sen çevreciysen ve buna ek olarak da yaşama katkın var ise seni satın alacaklar. Tıpkı 90’lı yıllarda nasıl dijital devrimin ayak sesleri geldi. Kimileri gördü, kimileri göremedi. Şimdi de  yeşil ekonominin ayak sesleri kapıda. Çünkü çevre duyarlılığı beklenenin üzerinde artıyor!

Şimdi markalara düşen kendilerini bu sürece adapte etmeleri kuşkusuz. Hatta marka amaçlarını da bu verileri de ciddiye alarak düşünmeleri. İletişim faaliyetlerini de bu odakta gerçekleştirmeleri.

Bir çok markanın gündeminde ‘’sürdürülebilirlik’’ var. Sürdürülebilirlik en düzgün tanımıyla ‘’ekonomik gelişme’’, ‘’çevrenin korunması’’ ve ‘’sosyal sorumluluk’’ arasındaki sinerji. Bu sinerjiyi topluma yayan en önemli araç ise ‘’Sosyal Sorumluluk Kampanyaları’’. Yine veriler açıkça gösteriyor ki çevre odaklı yapılan sosyal sorumluluk kampanyalarının etkisinin gerçek anlamıyla hem markaya hem de hedef kitlesine fayda sağlaması için bu kampanyaların bilgi verici, harekete geçirici şekilde çocuklardan , yetişkinlere yayılacak şekilde hayata geçirilmesi gerek.  Ancak yine veriler söylüyor ki yakın geleceğin belirleyicisi olacak bu nesile pek de çevre kampanyası yatırımı yapılmıyor.

Pazarlama zihinlerinin artık  ‘’ ürünümün alameti farikası bu, bunun için almalısın‘’ fonksiyonel reklam iletişiminden , ‘’benim ürünümün dünyaya, çevreye, insana katkısı bu. Bir tane almak ister misin?’’ vaadine dönüşmesi gerek.

Çünkü bu vaadi talep eden bilinçli tüketici. Belki şu an enflasyonist baskı, ülke sorunları arasında bu kitlenin oranı düşük görünüyor ama yakın bir gelecekte bu yüzde büyüyerek artacak. Bu talebi görmeyen markaların tüketicilerden alacağı yanıt ise yakın bir zaman içerisinde şu olabilir:

’ Ben seni satın almıyorum, bana seni satın aldıracak,  neye katkı verdiğini anladığım bir neden bul’’

Etiketler: Etiket Yok

Yoruma Kapalı